Mevlüt Salihoğlu'nun Kaleminden Hocibat’ta Çocukluğum # 4

Mevlüt Salihoğlu'nun Kaleminden Hocibat’ta Çocukluğum # 4


Mevlüt Salihoğlu'nun Kaleminden...

Hocibat’ta Çocukluğum 4   09/09/2009

Köyümüzde her hanede genelde 5-6 adet inek bulunurdu. Süt vermeyen dana ve kısır hayvanlar her gün köyün otlak olanlarına götürüp çobanlık yapardık. Köyün otlak alanları geniş sayılacak boyutta olmadıklarından her gün köyün tüm inekleri aynı alanlarda otlarlardı. Bu nedenle hayvanlar yeterli ot bulamadıklarından doymamaktaydılar.

Karınlarını doyurmak için otlak anların dışındaki mısır tarlalarına çitlerin yeterli olmayan yerlerinden bir yol bulup girerek mısır, lahana, fasulye ve kabak fidelerini yiyerek zarar veriyorlardı. Hayvanların bu tarlalara girmemeleri için biz devamlı gözetimde tutar kontrolümüzde sabah evden otlak alanlara aksama yakında eve getirmeye özen gösterirdik.

Yaz döneminde (Temmuz-Ağustos aylarında) biz çocuklarda karmate rubada yüzmek ve rakanide oyun oynamak için hayvanları otlak alanında bırakarak onlardan önce eve gelirdik. İneklerde otlar azaldığı ve sıcaklarla birlikte karasinek fazlalaştığı için otlak alanlarından akşamı beklemeyip öğleyinden sonra sineklerden rahatsız olduklarından korunmak için erken eve (Ağılara) dönmek için yola çıkarlardı. Kendi başlarına kaldıklarından yol boyunca bulunan bahçelere girerek ekinleri yiyerek zarar veriyorlardı. Büyüklerimizde İneklerin ekili tarlalara girmemeleri için doloxze rubada ineklerin gelişini bekleyerek tarlalara girmeden getirmek için beklemelerimizi özellikle isterlerdi. Biz çocuklar tek başına kaldığımızda oyun oynamak için bazen beklemeden rakani veya karmate rubadaki arkadaşlarla kavuşmak için inekler gelmeden gelirdik. Tabii ineklerde fırsattan yararlanarak karınlarını doyurmak için tarlalara girerek zarar veriyorlardı. Tarla sahipleri da bu durumda inek sahibinden zararın karşılanması için bin bir türlü laf söylerdi. Bu nedenle büyüklerimiz eve ineklerden önce geldiğimizde yalvararak tekrar doloxze ruba başına gönderirlerdi.

Benim çok lavci bir (Siyah xunarı isimli ) ineğim vardı. Bununla baş etmek öyle sanıldığı gibi kolay değildi. Kolay kolay ona çit –çeper dayanmazdı. Bir gün eve erken geldim. Ayşe yengem yemek yedikten sonra annemin vefat ettiği kimsenin lafına tahammül edemediğini belirterek ineği bekleyip kimsenin tarlasına girmeden eve getirmem için duygusal bir şekilde yalvardı. Bende yalnız kalmadan beklememek için yaşıtlarım Dursun Ali ve Ali Salihoğlunu buldum ve arkadaş olmalarını istedim. Onlarda Rakanide fındık kulesi oynayacaklarını belirterek gelemeyeceklerini söylediler. Bende fındık zamanı olduğundan ben size fındıklıktan fındık toplar orada oynarız diyerek ikna ederek üçümüz gittik.

Yol kenarındaki fındık bahçesinden fındıkları topladık ve fındık kulesi oynamaya başladık. Fakat ben ineğin geliş zamanı olduğundan devamlı olarak golaxza yolunu gözlüyorum. Bir baktım ki benim inek geliyor hemen arkadaşlara söyleyerek oyunu bırakıp ineğin tarlaya girmeden eve götürmemizi söyledim. Ali arkadaşımız dedi ki biz her gün bu ineği mi bakliyeceğiz yol kenarındaki kumar ağaçlarının içine gizlenelim de tarlaya nereden gireceğini tespit edelim orasını da çit yapar bundan sonra beklemekten kurtuluruz dedi. Ben de tamam dedim ve gizlenerek ineğin gelişini beklemeye başladık. 

İneğim direk olarak mısır tarlasının başına geldi ve başını sokabilecek bir aralık aramak için tarlanın çitini baştan sona taradı ve bulamayınca geri dönerek tekrar denemeye başladı. Ve bir boşluk bulup kafasını çitçin içine soktuğu gibi biz müdahale edinceye kadar 3-4 metrelik çiti komple sökerek tarlaya yatırdı ve yemekten çok ekinleri ezerek daha çok zarar verdi. Kimse görmeden ineği tarladan güç bela çıkarıp eve getirdik.

Çocukluğumda (7-8 yaşlarında) çobanlık yaptığım her gün bir araya gelip Ğalikona, Çorona, Fekçe ve Xğulışka da beraber koşup oynadığımız arkadaşlardan hatırladıklarım; Nazım AKYEL, Muharrem, Dursu Ali, Ali SALİHOĞLU, Ahmet, Salih KARACA ile kızlardan Melahat, Ummehan, Fatma, Emine, Şükriye KARACA’YI hatırlamaktayım.

Biz çocuklara göz kulak olmak ve yönlendirmek için her gün öğleyinden sonra Asiye ve Hoca hala gelirlerdi bizim bulunduğumuz yerlere. Bize hayvanlara nasıl davranıp nerede ve ne zaman müdahale edeceğimiz hakkında yardımcı olurlardı. Köyün tüm ineklerini ayırım gözetmeksizin kendilerinmiş gibi görür öyle yönlendirirdi bizleri. Bizlerde onların gelişi ile sorumluluk yükümüz hafifler huzurlu ve rahat eğlenmemize devam ederdik.   

              İsmini hatırladığım ve hatırlayamadığım arkadaşlardan sağ olanların Allahtan daha üzün ömürler dileyerek sağlık ve mutluluk içinde yaşamaları dileğimle;

              Her iki halaya ve diğer Rahmetli olan halaların mekânlarının cennet ruhlarının şad olması dileğimle Allahtan gani gani rahmet dilerim.

                                                                                     Mevlüt SALİHOĞLU

                                                                                     Mühendis 09.09.2009 

Daha yeni Daha eski

Reklam1

Reklam2