Mevlüt Salihoğlu'nun Kaleminden Hocibat’ta Çocukluğum # 2

Mevlüt Salihoğlu'nun Kaleminden Hocibat’ta Çocukluğum # 2

 


Mevlüt Salihoğlu'nun Kaleminden...

Hocibat’ta Çocukluğum 2   06/02/2009

Çocukluğumda mahalledeki yaşıtlarımızla buluşur oyun oynamak için en uygun yer olan cami avlusunu (Rakaniyi) seçerdik. Bütün günümüzü bu alanda oyun oynayarak geçirirdik. Genelde toplanan arkadaş sayısına göre Yakan Kale, Çizgi, Çelik çomak ve Mil oyunları ile Damayı tercih ederdik.

              Yakan kale oyunu için iki grup oluştururduk ve eski caminin avluya (Kuzeye) bakan iki köşe ağaç direklerini kale olarak seçerdik. Ortaya yakın olarak dikilmiş olan rahmetli Mehmet ÇAKICI'NIN armut (Şangul) ağacını hedef belirlerdik. Bu oyunumuz iki ekip olarak her gün akşam saatine kadar devam ederdi.   

Tahminen 1958 yılından sonra rahmetli Abdullah dayı (Abdullah KARACA) köye gelmesiyle onun denk eşleştirme ekip yaparak oyunda bizzat görev alarak aramıza katılması ile daha ahenkli iddialı ve canlı olarak beraber eğlenirdik.


              Cami avlusundaki saha o koşuşturmada ve manevrada yakalanmamak için bize yeterli gelmezdi. Bu nedenle rahmetli Mehmet dayının rakanıdeki çay bahçesini zorunlu olarak kullanırdık. O çay bahçesine girmememiz için yüksek çit (Çeper) yaptı ve bize nasihat etmesine karşı biz yine ne yapıp edip bahçeye girerek oyunumuza devam ederdik.

              Bir gün arkadaşlarımızla yine ayni oyunu oynarken genelde köyde az kalan gurbette olan rahmetli Mehmet dayı gelir, biz oyunu bırakıp kaçışmaya başladık çünkü suçluyuz. Bize seslenerek size bir şey yapmayacağım hele gelin dedi, biz genelde çocuklara kızmaz sevecen adam olduğundan yanına gittik. O an bize söylediği sözü halen aklımdan çıkmadı.

(O zamanlar köyde çay ekimi teşvik etmek için Devlet tarafından ekim maliyeti parasını veriyor ve her yıl o bahçeye çaydan başka bir şey ekilip ekilmediğini tespiti için Çay Eksperleri bir iki kere kontrole gelirlerdi)

              Yavrularım ben size bu çay bahçesini esirgemem feda olsun ama “Çay Eksperi gelince bu bahçe kimin ne vaziyettedir dediğinde utanıyorum” ben size daha ne diyeyim dedi ve gitti. Onun bu sözünü unutamıyorum ve rahmetle anıyorum.


              Bir diğer konu rahmetli Abdullah dayı çok hızlı koştukları için ekip oluştururken rahmetli Reşat SALİHOĞLU’NU kendi ekibine diğer hızlı koşan Ahmet (Hasan Hocanın oğlu) KARACA’YI benim ekipte olacak şekilde oluştururdu. Bunların ikisi kaleden çıktıları her gün bir biri peşine koşar yakalayıp vücuduna el sürüldüğünde MAYA diyerek seslenilirdi. Ve karşı ekibe esir alma durumu ortaya çıkardı. Bu ikili her kaleden ayrılışlarında mutlaka koşuda yetişerek el sürdüğünü iddia ederek geri döner diğeri el süremediğini söylerdi. Rahmetli Abdullah dayı olayı her seferinde halleder oyunumuza devam ederdik.

              Şimdi mantıklı olarak düşünüyorum da bu kişiler yalan söylemediklerine göre olay nasıl oluyordu. Anlatayım; cami avlusunda MİL oynarken fındık zamanı olmadığı aylarda üzerimizdeki Gömlek ve Pontonlardaki düğmeleri keserek diker oynardık o nedenle hiç birimizin gömleğinde düğme olmazdı. Üstümüzde de atlet nedir bilmezdik ve tek gömlekle dolaşırdık, bu önü açık gömlekle suratlı koşarken rüzgârla birlikte vücuttan ayrılarak havalanmaktaydı ve arkadan koşan öndeki hissetmeden sadece gömleğe dokunuyor ve MAYA diyerek el sürme yakalama işlemi tenine dokunmuş sanarak sona erdiriyordu. Önde koşan arkadan gelen arkadaşının eli tenine dokunulmadığından hissetmemekteydi o nedenle itiraz oluştuğunu şimdi idrak edebiliyorum.

              Bir de yağışlı günlerde On bir dama oyununu eski cami avlusundaki geniş oturma tahtalarına çakı ile kazıyarak çizip iki kişi olarak oynardık. Bizden yaşça büyük olan rahmetli Mehmet KARACA (Hasan hocanın kardeşi) ile genelde her gün eşleşir vakit geçirmek için oynardık. Fakat bir türlü yenemezdik. Bu oyunu çok iyi oynardı onu yenebilmek için bir bahane bulup dikkatini dağıtarak dama taşını çalardık bazen fark ederdi bezende fark edemezdi ama yinede yenemezdik. Yenilen kalkar karşısına diğer arkadaşımız geçer oyuna devam edilirdi.

              Yukarıda adı geçen ve geçmeyenlerin arkadaşlarımın sağ olanların Allahtan daha üzün ömürler diler sağlık ve mutluluk içinde yaşamaları dileğimle;

              Rahmetli olanların mekânlarının cennet ruhlarının şad olması dileğimle Allahtan gani gani rahmet dilerim.                                                                                                                                                                                                                             

                                                                                                        Mevlüt SALİHOĞLU

                                                                                                        Mühendis 06.02.2009 

Daha yeni Daha eski

Reklam1

Reklam2